Your Privacy

We use cookies and similar technologies to enhance your experience and provide authentication services. By clicking OK or enabling options in Cookie Preferences, you agree to this, as outlined in our Privacy Policy. To change preferences or withdraw consent, please update your Cookie Preferences.

Funny Games Filmi Üzerinden Şiddete Bir Bakış

Ümmü Melike Doğa

Şiddet, Dünya Sağlık Örgütü’ne (2002) göre “fiziksel güç veya iktidarın kasıtlı bir tehdit veya gerçeklik biçiminde bir başkasına uygulanması sonucunda maruz kalan kişide yaralanma, ölüm ve psikolojik zarara yol açması ya da açma olasılığı bulunması” olarak tanımlanır. Bu tanıma göre şiddet, içinde zarara yol açma durumu olduğu için genel kanı tarafından kötü bir kavram olarak ele alınıyor olabilir fakat şiddet kullanıldığı bağlam bakımından tartışmalı bir terimdir. ", "Butler (2021), “Şiddetsizliğin Gücü” kitabında şiddetin değişken bir kavram olduğundan bahseder. Öyle ki şiddet yeri geldiğinde devletler tarafından otoriteye karşı çıkıldığında kullanılarak manipülatif bile olabilir. Bu açıdan şiddet yorumlanabilir bir kavramdır çünkü birbirleri ile çatışan tarafların onu ele alış biçimine göre farklı görünümler kazanır. Aynı zamanda şiddet öz savunma için de kullanılabilir ve buradaki öz kişinin kendisi olmak zorunda değildir. Kişi kendini veya değerlerini, sevdiklerini korumak için şiddeti şiddetle savunduğunda “şiddet yasağına epey büyük ve sonuçları itibariyle önemli bir istisna yapılmış olduğu gibi, aynı zamanda yasağın gücü ile yasaklanan şiddet arasındaki ayrım çökmeye başlar.” (Butler, 2021). Butler, burada şiddetin duruma göre yorumlanabilir bir kavram olduğunu vurgular ve şiddete dair iki önemli soru sorar. İlki Ötekinin yaşamını savunmak istememizin sebebinin ne olduğu iken ikincisi şiddeti nasıl gerekçelendirdiğimizdir. Butler, bu soruları Sigmund Freud ve Melanie Klein’ın psikanaliz kuramlarıyla da ele alarak incelerken şiddeti uygulayan ile uygulananın bir toplumsal bağ içerisinde olduğunu söyleyerek bireyselciliğe atfedilemeyeceğini belirtir ve siyaset felsefesi açısıyla da ele alır.

Butler (2021), “Şiddetsizliğin Gücü” kitabında şiddetin değişken bir kavram olduğundan bahseder. Öyle ki şiddet yeri geldiğinde devletler tarafından otoriteye karşı çıkıldığında kullanılarak manipülatif bile olabilir. Bu açıdan şiddet yorumlanabilir bir kavramdır çünkü birbirleri ile çatışan tarafların onu ele alış biçimine göre farklı görünümler kazanır. Aynı zamanda şiddet öz savunma için de kullanılabilir ve buradaki öz kişinin kendisi olmak zorunda değildir. Kişi kendini veya değerlerini, sevdiklerini korumak için şiddeti şiddetle savunduğunda “şiddet yasağına epey büyük ve sonuçları itibariyle önemli bir istisna yapılmış olduğu gibi, aynı zamanda yasağın gücü ile yasaklanan şiddet arasındaki ayrım çökmeye başlar.” (Butler, 2021). Butler, burada şiddetin duruma göre yorumlanabilir bir kavram olduğunu vurgular ve şiddete dair iki önemli soru sorar. İlki Ötekinin yaşamını savunmak istememizin sebebinin ne olduğu iken ikincisi şiddeti nasıl gerekçelendirdiğimizdir. Butler, bu soruları Sigmund Freud ve Melanie Klein’ın psikanaliz kuramlarıyla da ele alarak incelerken şiddeti uygulayan ile uygulananın bir toplumsal bağ içerisinde olduğunu söyleyerek bireyselciliğe atfedilemeyeceğini belirtir ve siyaset felsefesi açısıyla da ele alır.

İnam’a (n.d.) göre ise şiddet beş anlamda kullanılabilir ve bunların üçü kozmik, püsküren ve eğiten anlamdadır. Bu yazıda kullanacağım şiddetin farklı bir anlamı ise şiddetin yıldırma, korkutma, sindirme ve direnci kırma olarak karşımıza çıkmasıdır. Bu durumun en uç örnekleri ise baskı, zulüm, işkence olarak kendini gösterebilir. Çıkar amacıyla yapılan şiddet ise belli bir düşünce biçimini savunmak için yapılmadan sadece haz almak üzerine yapılır. Erich Fromm, “İnsandaki Yıkıcılığın Kökenleri” kitabında saldırganlığı, tüm hayvanlarda ortak olan ve türü korumaya yönelik olan savunucu saldırganlık, yiyecek bulmak gibi belirli bir amacın hizmetinde olan ve gerçekleştirildiğinde ortadan kalkan yağmacı saldırganlık ve sadist tek hayvan olan insana özgü bir saldırganlıktan yani yıkıcı saldırganlık olarak üç biçimde ele almıştır (Altıntaş, 2021). Bu saldırganlık tipi ise herhangi bir gerekçe olmadan haz verici bir amaç için yapılan öldürme ve acı verme eğilimidir. Yıkıcı saldırganlıkta bir gerekçenin olmadığı düşünülse de Sigmund Freud’a göre ölüm içgüdüsü ve yaşam içgüdüsü arasındaki çatışma bu saldırganlığın bir sebebidir.

Davranış Bilimci Konrad Lorenz, silahların ve onların menzilinin artmasının insanlardaki saldırgan duygularına ket vurmasını ve acıma duygusunu sağlayan durumlardan yalıtılmasına neden olduğunu belirtmiştir (Altıntaş, 2021). Böylelikle bir savaşta uzak bir menzilde düşmanı öldürmek, onu bıçakla öldürmekten daha kolay olabilir. Yani, savaşlarda bomba ile yüzlerce insanı öldürebilen biri, tek bir kişiyi gözlerine bakarak öldüremeyebilir. Günümüzde ise şiddet bize her gün televizyonlarımızda ya da ekranlarımızda gösterilir ve biz kimi zaman bir parmak hareketi kimi zaman bir tuş ile geçebilir ya da kayıtsızca izleyebiliriz. Bu durum da akıllara şiddete televizyonda değil de sokakta şahit olunduğunda durumu aynı kayıtsızlıkla karşılayıp karşılayamayacağımızı getirebilir.

Şiddet bazen de eğlence için bir araç olarak görülür. Medyanın şiddeti temsil ediş biçimi şiddeti ele alışımızı şekillendirebilir ve şiddet, eğlencenin bir aracı olarak karşımıza çıkar. Hatta izleyici sadece izlemekle kalmaz, aynı zamanda röntgencilik de yapar. Burada “röntgenci izleyici” bilinmeyeni veya yasak olanı görmek ister ve bunu arzular. Bu durumun en iyi örneklerinden birisi ise korku filmleridir. Öldürme, işkence, şiddet kötü olarak nitelendirebileceğimiz kavramlarken korku filmi izlediğimizde bundan zevk alabiliriz. Ay ve diğerleri (2021), korku filmlerinin insana özgü olan saldırganlığın açıkça gözler önüne serilmesinin ve yasakları çiğneyen katilin bilinçdışı dürtüleriyle bağdaşmasının korku filminden zevk almamızın sebeplerinden olabileceğini belirtmişlerdir. Kurbanın bakış açısıyla zevk almamızın sebebi ise bilinmezlik ve tekinsizlik tutkusu olabilir. Böylelikle korku filmlerinde kendimizi kurban veya katille özdeşleştiririz. Korku filmlerinin gerçekçi yapılmaya başlanmasıyla da bu özdeşleşme daha güçlü hale gelmiştir. Funny Games ise korku filmlerinde şiddetin ele alınış şeklini belirli yönleriyle eleştiren ve bunu yaparken bazı klişelerden uzak duran bir korku filmidir.

Film, bir ailenin araba yolculuğuyla başlar ve aile arabalarının arkasındaki tekne ile birlikte yazlık evlerine giderler. Ailenin orta- üst sınıfta oldukları tahmin edilir. Karakterler huzurla opera dinlerken bir anda operanın heavy metal bir parça ile bölünmesi filmin devamı hakkında ipucudur. Aile yolda eski komşuları ile karşılaşır ve komşularının yanında beyaz golf kıyafetli iki genç bulunmaktadır. Filmin yönetmeni olan Michael Haneke bu açıdan seyirciye bir oyun oynar çünkü beyaz aslında saflığı ve masumiyeti simgelemektedir. İsimleri Paul ve Peter olan bu iki genç ise daha sonra filme katil olarak dahil olacaklardır. Filmin baş karakterleri Anna ve Georg, komşularının tedirginliğini fark etmelerine rağmen hiçbir şey yapmazlar. Bu da Haneke’nin burjuvaziyi yabancılaşma kavramı üzerinden eleştirdiğinin bir göstergesidir (Dudu, 2015). Anna ve Georg komşularının endişeli hallerini görmezden gelir. Bu yok sayma ve görmezden gelme davranışını tüm film boyunca Paul ve Peter’a da yaparlar. Anna yemek yaparken George ve çocukları Georgie tekneyi suya indirirler. Bu esnada teknedeki bıçağa uzun bir süre dikkat çekilir ve ilerleyen kısımlarında tekrar karşımıza çıkacaktır. Komşuların yanındaki çocuklardan biri olan Peter, eve yumurta istemek için gelir. Anna’nın Peter’a dahil hiçbir şeyi merak etmemesi de onu görmezden geldiğinin bir başka göstergesidir. Yumurta bazı inanışlarda ruh olarak görülür ve Peter’ın 4 yumurta istemesi, sonrasında bunları kırması ise sembolik olabilir (Diren, 2017). Paul da köpekten kaçmak için eve sığınır ve evi keşfederken Anna durumdan çok rahatsız olur. Paul evde bulduğu golf sopasını kullanmak için izin isteyerek dışarı çıkar. Aslında burada seyirci Paul’un köpeği öldürdüğünü anlar fakat buna dair herhangi bir sahne gösterilmez. Bu durum da aslında seyirciye istediğinin verilmediği ilk anlardan biridir. Anna evden gitmelerini istese de gençler gitmemekte ısrar ederler ve oldukça kibar davranmaya çalışırlar.

Anna yemek yaparken George ve çocukları Georgie tekneyi suya indirirler. Bu esnada teknedeki bıçağa uzun bir süre dikkat çekilir ve ilerleyen kısımlarında tekrar karşımıza çıkacaktır. Komşuların yanındaki çocuklardan biri olan Peter, eve yumurta istemek için gelir. Anna’nın Peter’a dahil hiçbir şeyi merak etmemesi de onu görmezden geldiğinin bir başka göstergesidir. Yumurta bazı inanışlarda ruh olarak görülür ve Peter’ın 4 yumurta istemesi, sonrasında bunları kırması ise sembolik olabilir (Diren, 2017). Paul da köpekten kaçmak için eve sığınır ve evi keşfederken Anna durumdan çok rahatsız olur. Paul evde bulduğu golf sopasını kullanmak için izin isteyerek dışarı çıkar. Aslında burada seyirci Paul’un köpeği öldürdüğünü anlar fakat buna dair herhangi bir sahne gösterilmez. Bu durum da aslında seyirciye istediğinin verilmediği ilk anlardan biridir. Anna evden gitmelerini istese de gençler gitmemekte ısrar ederler ve oldukça kibar davranmaya çalışırlar.

George eve geldiğinde çocuklardan gitmelerini ister fakat çocuklar gitmeyince Paul’a tokat atar. Peter ise bu davranışa karşı golf sopası ile Georg’un bacağına vurur ve ona kibar olmasını söyler. Burada şiddetin sindirme amacıyla yapıldığı düşünülebilir çünkü Paul ve Peter başlangıçta onların tavırlarını ve yumurtaları bahane ederler. Paul, “Neden yapıyorsunuz?” sorusuna “Neden yapmayalım?” diye cevap verir. Birçok korku filminde katilin uyguladığı şiddetin nedenini anlamak seyircide bir katarsis yaratır. Funny Games’te şiddetin nedeninin gösterilmemesi buna engel olur ve film üzerine düşünmeyi gerektirir (Diren, 2017).

Bu sahneden sonra eğlenceli oyunlar artık başlamaktadır. İlk olarak sıcak soğuk oynanır ve Paul Anna’ya ölü köpeği buldurtur. Bunu yapmadan önce kameraya göz kırpması ise dördüncü duvarın yıkıldığı, izleyicinin olanları bildiğini ve birlikte hareket ettiklerini hissettirdiği ilk andır (Alpoğlu, 2014). Dördüncü duvarın yıkılması izleyiciye doğrudan hitap etmek anlamına gelmektedir. Aynı zamanda Haneke, bunu izleyiciye önüne geleni sorgulatmak amacıyla yapmıştır. Röntgenci seyirci artık izlediği kadar izlendiğinin de farkına varmıştır.

George şiddetin sebebini sorduğunda ise Paul çeşitli hikayeler anlatmaya başlar. Paul hikayeleri sürekli karıştırır ve bu yüzden filmde asla şiddete ilişkin geçerli bir neden bulunamaz (Dudu, 2015). Gençler sürekli olarak nezaket gösterdiklerini ve kibar olduklarını söylemelerine rağmen aileden bunun karşılığını almadıkları için şiddeti arttırırlar. Burada sindiren şiddet bir bahane olarak gösterilir fakat aslında oynanan oyunlar Paul ve Peter’a haz vermektedir. Paul ailenin sabah dokuza kadar ölecekleri bahsi üzerine seyirciye “Siz de onların tarafındasınız değil mi?” diye sorar. Burada seyirci ile karakterler özdeşleşmektedir.

Paul, Anna’nın vücudunda yağ olup olmadığını Peter’a göstermesi için ondan soyunmasını ister. Burada Anna soyunmasına rağmen kamera sadece onun kafasını çeker. Filmde Anna’nın çıplaklığını görmemek seyircide hayal kırıklığı yaşatır. Haneke burada izleyiciye bir oyun oynamaktadır. Daha demin yanında olduğumuz ve kendimizi özdeşleştirdiğimiz Anna için bu sefer de bir dikizleme isteği duyarız. Paul ve Peter’la bir nevi suç ortaklığı yaparız ve film bize yanlı olduğumuzu fark ettirir.

Paul aşağıda yemek hazırlarken Peter’a kimin öleceğini bulması üzerine bir tekerleme oyunu oynatır. Silah sesi duyulduğunda Paul’un hiç ilgisini çekmez. Kendisine ve çevresine yabancılaşan Paul’un bu davranışı medyanın insanlar üzerinde yarattığı şiddete duyarsızlaştırma eyleminin bir örneği olarak görülebilir (Dudu, 2015). Bu sahnede herhangi bir şiddet görüntüsü görünmez fakat seyirci Georgie’nin öldüğünü anlar. Çocuğun cesedi yerine kan sıçramış bir televizyon gösterilmesi de yine şiddetin medyadaki yerine bir gönderme niteliğindedir.

Çocuğun ölümünü göremeyen seyirci bir hayal kırıklığı yaşamışken anne ve babanın soğuk davranışlarını görünce bu durum ikiye katlanır. Ayrıca filmlerde hep iyilerin kazanmasını isteyen seyirci çocuğun ölmesiyle iyice şaşırır. Peter’ın ise tekerleme oyununu yanlış oynaması Paul’u kızdırır ve evden çıkarlar. Anna ve Georg onlar gidince çocuklarının üzerini kapatırlar ve çocuklarının ölümünü bile görmezden gelirler. Anna kaçmayı başaracakken ise çocuklar tarafından tekrar yakalanır çünkü filmin buraya kadar olan kısmı “uzun metrajlı bir film için yetmez

Eve geri döndüklerinde Paul Anna’ya bir şeyler anlatırken Anna tüfeği alır ve Peter’ı vurur. Seyirci burada derin bir oh çekerken Paul kumanda ile sahneyi geri sarar ve tüfeği almasına izin vermeden Georg’u vurur. Bu sahnede seyirci hayal kırıklığı yaşar çünkü intikam planları suya düşmüştür. Haneke’nin amacı ise Peter öldüğünde hissedilen mutluluğa karşı bir sorgulama yaşatmak ve şiddetin nasıl bir kavram olduğunu seyirciye düşündürmektir. Şiddeti izlemeye alışkın olan seyirci bu sefer şiddetin içerisindedir (Dudu, 2015). Georg da öldükten sonra Paul ve Peter, Anna’yı tekneye götürür. Filmin başında gösterilen bıçağın sonunda Anna için kurtuluş olacağı düşünülse de Anna kendini çözmek üzereyken Paul bunu fark eder. Alaycı bir şekilde bıçağı alır ve Anna’yı suya atar. Burada Paul’un alaycılığı belki de hala filmin iyi sonla bitmesini bekleyen izleyiciye yönelik olabilir.

Filmin sonunda Paul ve Peter Anna’yla karşılaştıkları komşulara yumurta almak için gitmesi şiddetin sonunun olmadığını ve bir kısır döngü olduğunu gösterir. Bu durum da izleyiciye filmin sonunda da istediğinin verilmemesine ve rahatsız hissetmesine neden olur. Film boyunca izleyici şiddetin sebebini merak eder fakat bu bilgiye ulaşamaz. Bu yanıtı seyircinin verilmesi beklenmektedir. Haneke, medyadaki şiddeti yine bir medya ürünü olan film ile eleştirir. Bunu Paul’u bizimle konuşturarak yapar ve olaya çok farklı bir yönden bakmamızı sağlar. Dördüncü duvarın yıkılmasıyla seyirciye izlediği hissettirilir ve seyirci röntgencilik yapmak yerine kendini aile ile özdeşleştirmiştir. Bu bakımdan film interaktif bir hal almıştır.

Paul ve Peter filmin birçok yerinde eğlenceye dair vurgu yaparlar ve aileyi en başta öldürebileceklerken oyun oynamayı seçerler. Bu durum yine medyanın şiddeti eğlence amacı olarak kullanmasını ele alırken aynı zamanda bize şiddetin gerekçesini de verebilir. Paul ve Peter’ın yasakları çiğnerken aldıkları bu haz ve onlara bu hazı aldırtan dinamikler şiddetin başlıca nedeni olabilir. Filmde Paul ve Peter’ın beyaz giymesi fakat tüm film boyunca üzerlerinin kirlenmemesi aslında burada izleyiciye bir göndermedir. Medyada şiddeti izlerken ya da röntgenlerken tüm olanlardan uzağızdır ve şiddete doğrudan temas etmeyiz. Funny Games’te ise şiddet alışık olduğumuz şekliyle sunulmaz. İzleyicinin bu durumdan rahatsız olması, geleneklere aykırı bir film olmasının yanı sıra filmin onun beklentileriyle şekillenmemesindendir.

Şiddet çoğu zaman kınanan bir kavram olarak görülmesine rağmen medyada en çarpıcı haliyle sunulduğunda bile kişiye zevk verebilir. Funny Games filmi, karakterleri seyirciyle öyle bir özdeşleştirir ki şiddet görünmese bile onu anlamaktan ve sorgulamaktan kaçınılmaz. Aslında Haneke hiçbir şiddet unsuru göstermeden şiddetin içini gösterir. Ayrıca, şiddet Peter’a yönelikken seyirciye zevk verdiği görülür. Bu durum da şiddeti kötülük bakımından ele alış biçimimizi sorgulamamıza yol açar. Aynı zamanda, film ve gerçek dünya arasındaki sınır gösterilerek insanlara şiddetin eğlence unsuru olarak kullanıldığını çarpıcı bir şekilde sunar ve izleyici, bir korku filmiyle korku filmlerindeki ve medyadaki şiddet gösteriminin eşsiz bir eleştirisini görür. Filmde şiddetin nedeninin açıkça verilmemesi ise seyirciye şiddet kavramını sorgulatır. Paul ve Peter’ın katil olmalarına rağmen aşırı kibar olmaları, Anna ve Georg’un ise kurban olmalarına rağmen kimi zaman sinir bozucu davranışları ise iyi ve kötü kavramlarını seyirciye sıkça düşündürtür. Son olarak, şiddetin kötü olduğunu varsaydığımızda bile filmde görmediğimizde rahatsız olmamız şiddeti ele alış biçimimizin sorgulanması gerektiğini bizlere hatırlatır.


References

Alpoğlu, Ö. (2014). Michael Haneke Sinemasında Suç Temasının Simülasyon Kuramı ile İlişkileri Bağlamında Yeniden Değerlendirilmesi. DSpace Ana Sayfası.

https://earsiv.anadolu.edu.tr/xmlui/handle/11421/2575?show=full

Altıntaş, M. (2021). Şiddeti Anlamak. Öncül Analitik Felsefe.

https://onculanalitikfelsefe.com/siddeti-anlamak-mert-altintas/

Ay, B., Hekimoğlu, E. C., & Gençöz, F. (2021, October 28). Korku Filmlerine Analitik Bir Bakış: İlgi Görme Nedenleri ve İzleyici Üzerindeki Temsilleri Üzerine Bir İnceleme. AYNA Klinik Psikoloji Dergisi.

https://dergipark.org.tr/en/pub/ayna/issue/65561/904298

Diren, F. (2017, August 3). Funny Games (Ölümcül Oyunlar) Film Analizi. Academia.edu.

https://www.academia.edu/34116888/Funny_Games_%C3%96l%C3%BCmc%C3%BCl_Oyunlar_Film_Analizi

Dudu, E. (2015, April 23). Nedensiz Şiddet Bağlamında “Funny Games” Filmi Üzerine Bir İnceleme. Gümüşhane Üniversitesi İletişim Fakültesi Elektronik Dergisi.

https://dergipark.org.tr/en/pub/e-gifder/article/98493

Judith, B. (2021). Şiddetsizliğin Gücü (B., Ertür, Çev.). Metis Yayınları. (Orijinal eserin basım tarihi 2020).

World Health Organization. (2002). World Report on Violence and Health.

http://apps.who.int/iris/bitstream/handle/10665/42495/9241545615_eng.pdf

About the Author

Ümmü Melike Doğa

She was born in Eskişehir in 2000, now a undergraduate student at Middle East Technical University, Department of Psychology. Shee is minoring in the Logic and Philosophy of Science program. She is interested in philosophy, psychoanalysis, cinema and literature.

Comments


Loading...

© 2023 Kairos Dergi. All rights reserved

Stay up to date